İsrail, tarihsel bir dönemden geçiyor. Orta Doğu'daki jeopolitik dengelerin altüst olduğu bu günlerde, İsrail'in güvenliğini sağlayan en önemli unsurlardan biri olan füze kalkanı, son 10 gündür Amerika Birleşik Devletleri'nin desteği olmadan varlığını sürdürmeye çalışıyor. ABD'nin askeri yardımlarının önemli ölçüde azaldığı bu süreçte, Tel Aviv yönetiminin bu eşi benzeri görülmemiş meydan okumayla nasıl başa çıkacağını merakla bekliyoruz. Bu durum, sadece İsrail'in ulusal güvenliğini değil, aynı zamanda bölgedeki diğer ülkelerin denge durumunu da etkiliyor.
İsrail'in füze kalkanı, yani "Demir Kubbe" sistemi, ülkenin topraklarına yönelik roket saldırılarına karşı işlevsel bir savunma mekanizması olarak öne çıkıyor. Amerika Birleşik Devletleri, bu sistemin geliştirilmesi ve entegrasyonu için yıllardır önemli bir mali kaynak sağlamaktadır. Ancak son günlerde yaşanan gelişmeler, ABD'nin askeri ve finansal desteğinin azalmasına neden oldu. ABD’nin, Ukrayna savaşı sonrası kendi askeri bütçesini gözden geçirmesi ve Orta Doğu'daki siyasi dinamiklerin değişmesi, bu durumu doğrudan etkiledi. Özellikle Biden yönetiminin, bazı savunma harcamalarını kısıtlaması, İsrail'in kendi savunma stratejileri konusunda daha fazla bağımsızlık kazanmasına yol açabilir.
Fakat bu bağımsızlık, askeri açıdan büyük bir sorunu da beraberinde getiriyor. Son haftalarda, İsrail’in füze kalkanının seviyesinin ne kadar etkili olduğu, çeşitli askeri tatbikatlar ve gerçeğe yakın senaryolarla test edilmekte. Özellikle Gazze'den fırlatılan roketlerin sayısındaki artış, bu testlerin aciliyetini artırdı. ABD desteği olmadan bu sistemin etkinliği ne kadar sürdürülebilir? İşte bu sorular, İsrail’in güvenlik birimleri tarafından titizlikle yanıtlanmaya çalışılıyor.
İsrail’in füze kalkanındaki zayıflama, yalnızca Tel Aviv’in iç güvenliğini değil, aynı zamanda bölgedeki diğer ülkelerin stratejik planlarını da etkileyebilir. İran, Hizbullah ve diğer gruplar, bu durumu fırsata çevirmek için stratejiler geliştirebilir. Özellikle Hizbullah’ın, İsrail’in zayıf karnını hedef alması, bölgedeki güç dengesini değiştirebilir. Güney Lübnan’da iktidarını artırmaya çalışan Hizbullah, ABD’nin desteğinin azalmasını, İsrail karşısında daha iddialı bir konum elde etmek için kullanmak isteyebilir.
Diğer yandan, bu durum, Filistin meselesinde de yeni bir sayfanın açılması anlamına gelebilir. Sadece askeri açıdan değil, siyasi alanda da bir değişim yaşanması kaçınılmaz görünüyor. Filistinli grupların birleşmesi ve uluslararası alanda daha fazla destek bulmaları, İsrail’in stratejik hesaplarını zorlayabilir. Bu süreç, bölgede barış sağlama çabalarını da olumsuz etkileyebilir.
İsrail'in içinde bulunduğu bu belirsizlik, sadece bir askeri problem değil, aynı zamanda bir diplomatik ve siyasi soruna da dönüşebilir. Ulusal güvenlik anlayışını gözden geçiren Tel Aviv yönetimi, içerideki muhalefetin de etkisiyle daha radikal kararlar alma eğiliminde olabilir. Ancak tüm bu durumun, bölgedeki barış sürecine ne gibi etkiler yaratacağı, önümüzdeki günlerin ve haftaların en çok merak edilen konularının başında yer alıyor.
İsrail’in, füze kalkanının etkisinin azalması dışında, uluslararası alandaki askeri ilişkilerini de sorgulaması gerekecek. Özellikle Avrupa ülkeleriyle olan ilişkileri, bu süreçte nasıl şekillenecek? ABD’nin yerini alabilecek başka bir güç olabilir mi? Bu sorular, İsrail’in dış politika ve askeri strateji anlayışında önemli değişikliklere neden olabilir. son analizde, İsrail’in füze kalkanı gibi kritik bir sistemin destek olmadan ne kadar süre ayakta durabileceği ve bunun bölgedeki etkileri, sadece askeri bir çatışma değil, diplomatik bir krizi de beraberinde getirebilir. Bu durum, dünya genelinde Orta Doğu’ya dair algıları da değiştirebilir.
Sonuç olarak, İsrail’in füze kalkanının son 10 gününde yaşananlar, sadece bir askeri mesele değil, aynı zamanda bölgedeki güç dengelerini de değiştirebilecek karmaşık bir sorunun başlangıcı olabilir. ABD desteği olmadan, Tel Aviv’in bu süreçte nasıl evrim geçireceği, tüm dünya tarafından dikkatle izleniyor.