Son günlerde Türkiye’deki adalet arayışına ilişkin ilginç bir gelişme yaşandı. ABD’deki bir üniversitede profesörlük yapan John Smith, Türkiye’de tutuklu bulunan genç aktivist Rümeysa Öztürk için açlık grevine başladı. Smith, Öztürk’ün durumu ve yüzleştiği adaletsizliklerle ilgili küresel bir farkındalık yaratmak amacıyla bu eylemi gerçekleştiriyor. Rümeysa Öztürk, sosyal medya üzerinden yaptığı paylaşımlarla Türkiye’deki insan hakları ihlallerine dikkat çekmiş ve bu sebeplerle gözaltına alınmıştı. Smith’in bu eylemi, sadece bir bireyin hayatını kurtarmak için değil, aynı zamanda daha geniş bir sosyal adalet mücadelesine katkıda bulunma amacı taşıyor.
Rümeysa Öztürk, genç yaşına rağmen aktivist kimliği ile tanınan bir sosyal medya fenomenidir. 20 yaşındaki Öztürk, Türkiye'de özgürlük, adalet ve insan hakları konularında keskin eleştirileri ile dikkat çekiyor. Neredeyse her gün sosyal medya aracılığıyla, Türkiye’deki yasaklar ve baskıcı politikalar hakkında paylaşımda bulunarak genç neslin farkındalığını artırmaya çalışıyor. Ancak, Öztürk’ün bu faaliyetleri, hükümet tarafından tehlikeli olarak nitelendi ve geçtiğimiz ay gözaltına alındı. Tutuklanma gerekçesi olarak, “halkı isyana teşvik etme” suçlamaları gösterildi. Ancak destekçileri, bu durumu bir insan hakkı ihlali olarak değerlendiriyor ve adalet istemek için yapılan bu eylemlerin kriminalize edilmesini kınıyor.
John Smith’in açlık grevi, Rümeysa Öztürk’ün durumuna dikkat çekmekle kalmayıp, dünya genelinde adalet arayışlarını bir araya getirmeye yönelik bir çağrı niteliği taşıyor. Smith, katıldığı bir basın toplantısında, “Bir bireyin hakları ihlal ediliyorsa, hepimizin hakları ihlal ediliyor demektir,” diyerek bu konudaki inancını dile getirdi. Açlık grevinde bulunduğu süreçte, Smith, sosyal medyada Öztürk’ün hikayesini anlatırken, Türkiye’nin hukuk sistemine dair eleştirilerde bulunmayı da ihmal etmiyor. Birçok akademik çevre ve insan hakları kuruluşu, Smith’in eylemini destekliyor ve bu tür protestoların toplumsal değişim yaratmadaki gücünü vurguluyor.
Smith’in açlık grevi, sadece Rümeysa Öztürk için değil, aynı zamanda tüm dünya için bir dayanışma eylemi niteliği taşıyor. İnsan hakları ihlalleriyle ilgili yaşanan bu tür durumların, uluslararası düzeyde ele alınması ve paylaşılması gerektiğinin altını çiziyor. Profesör, açlık grevini sürdürürken, destekçileri tarafından dünyanın dört bir yanındaki insanlardan gelen mesajlar motivasyon kaynağı oluyor. Smith, “Rümeysa’nın sesi ben olacağım" diyerek, özverili eyleminin nedenlerini bir kez daha ifade ediyor.
Açlık grevinin başlaması, sosyal medya platformlarında geniş bir yankı buldu. #FreeRumeysa30 etiketi ile başlatılan kampanyalar, birçok kişinin Öztürk’e destek vermek için bir araya gelmesiyle daha da güçleniyor. Gençler arasında büyük bir ilgi uyandıran ve kitlesel bir harekete dönüşen bu kampanyalar, Türkiye’deki insan hakları ihlalleri hakkında uluslararası toplumun dikkatini çekmek için önemli bir adım olarak görülüyor.
Smith’in eylemi, adaletin peşinde koşan birçok kişiye ilham vermiş durumda. Özellikle genç aktivistlerin hak arayışlarında yalnız olmadıklarını hissetmeleri adına anlamlı bir mesaj taşıyor. Adalet mücadelesinde, kişisel çabaların yanı sıra, uluslararası dayanışmanın da ne denli önemli olduğu bir kez daha gözler önüne seriliyor. Rümeysa Öztürk’ün, bu süreçte tüm dünyadan aldığı destek, mahkeme süreçleri boyunca onun daha güçlü bir duruş sergilemesini sağlayabilir.
Sonuç olarak, ABD’li profesör John Smith’in Rümeysa Öztürk için başlattığı açlık grevi, sıradan bir protesto değil; aynı zamanda bir sürekliliğin, adalet arayışının ve insanların bir araya geldiğinde neler başarabileceğinin bir örneğidir. Uluslararası dayanışma ve insan hakları konusundaki bilinçlenmenin artması, sadece Türkiye için değil, tüm dünya için büyük bir önem taşıyor. Rümeysa’nın serbest kalması için sürdürülen bu eylemler, bireysel hakların demokratik toplumlarda ne denli önemli olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor.